Günlüğümü bugün erken tutmak istedim. Daha gün tamamlanmadı elbette. Evde kimse olmadığı için daha rahat anlatabileceğimi düşündüm. Çünkü yazdığım satırları anlatarak yazdırıyorum, söylemiştim.
Kayısı ağacının yüzü değişiyor. Her an açacak gibi bakıyor bana doğru. Sonbahar ve ilkbaharda renk tonlaması aynı oluyor. Ne sarıya benziyor ne de griye. Birden yeşile geçiş yapıyor. Yaratmak ne kadar kolay, Rabbim? Yeryüzü bir anda ölüyor, bir anda diriliyor.
Sessizlik var mahallede. Herkes işe gitti. Herkes ekmeğinin peşinde. Ekmek kazanmak zor bu devirde. Çünkü insanların hassasiyeti azaldı. Kibar davranmıyorlar birbirlerine. Sözler nezaketini yitirdi. Davranışlar sadece bireycilik esaslı. Zengin ve fakir, hepsi mutsuz. Yüzlerden mutsuzluk damlıyor sokaklara. Bunları hissedince biraz kötü oluyorum. Oysa hayat yaşanmaya değer bir yer. Birbirimize neden dar ettiğimizi düşünüyorum. Ne olursa olsun, yine de dar etmekten vazgeçmiyor insanoğlu hayatı.
Uyandığımda başım ağrıyordu. Galiba ayın hareketlerinden etkileniyorum. Sonuçta dörtte üçümüz su. Etkilenmemek mümkün değil. Birkaç gün sonra kitap tahlili var. Çıkardığım notlara ve biraz da yazardan bahsetmek için çalışıyorum. Yazar dediğimizde Ferîdüddîn Attâr Hazretleri. Kuşların yolculuğunu anlatan bir eserdi bu: Mantıku't-Tayr. Okuduğum bu eserde her bir kuşun ayrı bir karakteri mevcut. Herkesin eksikliğine göre bir nasihat söz konusu. Tabii kuşlar üzerinden veriliyor bu nasihat insanlara.
Tahlile özellikle iyi hazırlanmak istiyorum. Aklımda daha net kalıyor. Bir de kitap okuyan insanlarla bir araya gelmek ayrı bir güzellik. Sonuçta kendimi yakın olduğum bir dünyada buluyorum. Birkaç saatliğine de olsa dünyaya ara veriyorum. Dünyaya ara vermeyi seviyorum. Başka bir âlemin içerisinde yaşıyor gibi hissediyorum. Dünyayı ve zamanı genellikle kötülüyor insanoğlu. Fakat kaderin, dünyanın ve zamanın hiçbir suçu yok. Fazlasının peşinde koşan insan aynaya bakmalı. Kanaat etmeyen insan bir şekilde musibetle karşılaşıyor. Bu musibet fiziki değil üstelik, ruhsal bir musibet şeklinde gerçekleşiyor.
İbadetlerimi elimden geldiğince devam ettiriyorum. Arttırmayı deniyorum ama her seferinde hep normal düzeyde gidiyor. Normal bir kulun ibadeti şeklinde. Eğer bir şey yerinde duruyorsa demek ki hâlâ bir yerlerde sorun var demektir. Sorunu kendimde aramayı seviyorum. Bir şekilde buluyorum da. Bulduğum sorunu düzeltmekte güçlük yaşıyorum bu aralar. Umarım bir gün düzeltebilirim. Elimden geleni yapmaya çalışıyorum.
Uzun zamandır bir de asabiyetim artarak devam ediyor. Neden arttığını düşünüyorum sürekli. Elimden geleni yapmaya çalışıyorum. Her seferinde daha fazla artıyor. Biraz uzak kalmak istiyorum birçok şeyden. Özellikle seslerden, sözlerden... Nasihat veren insanlara sinirleniyorum. Özellikle hastalığım hakkında nasihatlerden sıkılıyorum. Bunca zaman hastalığımla yaşamayı siz mi öğrettiniz? Sizden mi öğrendim sabrı? Bana sınav kavramının içini doldurmayı siz mi söylediniz? Bunları söylemek geliyor içimden. Ama kırılırlar diye söylemek istemiyorum. Kendimin kırılmasını tedavi ediyorum bir şekilde. Ama başka birinin kalp kırıklığını nasıl tamir edebilirim, bunu bilmiyorum.
Bazen uzun konuşmak geliyor içimden yazarken. Ancak annem yanımda olduğu zaman sessiz sessiz yazıyorum. Bu kez daha az yazıyorum, daha az konuşuyorum. Çünkü onun canı sıkılsın istemiyorum. Zaten benimle uğraşıyor akşama kadar. Hastayla uğraşmak gerçekten zor. "Su getir, üzerini ört, kaldır, yedir, içir..." Dışarıdan çok kolay görünüyor. Tabii bir de dışarıdan değerlendirilmek var. Sizin ne çektiğinizi kimse bilmez. Eğer varsa belli bir kazancınız, herkesin işi gücü bunu konuşmak olur. Buraya nasıl geldiğiniz umurlarında değildir. Onlar şimdiki zamanda ne kadar paranız olduğuna bakar. Bu tip insanlardan da hoşlanmıyorum. Gittikçe de çevremde çoğalıyorlar. Bana göre dünyadaki bütün "var" diye tanımladığımız, elimizdeki lütufların hiçbiri bizim değil. Ama ne anlatırsan anlat, anlamıyorlar.
Ustam Sezai Karakoç'un külliyatını okumaya devam ediyorum. Şu ana kadar otuz eserini okudum. Yirmi beş civarında bir eseri kaldı. Allah ömür verirse bitirmek istiyorum. Sonra da din üzerine okumalar yapmayı düşünüyorum. Karakterim oturmaya başladığı için düşüncelerim de oturuyor. Bu doğrultuda kurduğum Söğüt Ağacı'nı beslemeyi düşünüyorum. Dergilere yazı göndermeyi de büyük ihtimalle askıya alacağım. Dergilerin birçoğuyla aynı fikirde değilim. Popüler kültür gibi geliyor çıkardıkları eserler. Bu yüzden biraz uzak kalmayı düşünüyorum. Özgün bir dergi bulmak zor. Kimi dergiler torpil yapıyor, sadece kendi adamlarının yazısını paylaşıyor. Kimisi çok bireyselci. En güzeli kendi yolunda gitmek, kendi düşüncelerini gerçekleştirmek. Gerçi kendi düşüncelerimi putlaştırmıyorum, bundan Allah'a sığınırım. Aklımı Kur’an ve sünnete bağladım. Bu doğrultuda gitmek istiyorum. Öbür türlü akıl, başka gereksiz işlerle uğraşıyor.
Bir diğer muzdarip olduğum konu da edebiyatla uğraşan kişilerdeki tevazu eksikliği. Edebiyata ilgi duyduğunu söyleyen kişiler okumuyor. Sırf vakit geçirmek için konuşmak için konuşuyor. Edebiyatta belli bir konuma gelen kişilerde de tevazu eksik. Gördüğüm ibretlere göre bir yerde konumlanmam gerekiyor.
Bugün üzerimde çok büyük bir ağırlık var yine. Umarım bir an önce kalkar. Çünkü yapılacak çok iş var. Gerçi bedenim pek müsait değil. Canı sağ olsun. Kolumu kaldıracak gücüm bile yok. Yine de bir kişinin düşünce dünyası değişirse ne mutlu. Yeni bir söz söyleyebilirsem ne mutlu. Söylediğim sözü uygulayabilirsem ne mutlu. Namaz kılmam gerekiyor. Laf bitmez. Ama bir insanın önceliği Allah olmalı.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorum Yapmak İçin..