Savaşların en büyüğüne döndük

    Bugün mübarek bir gündü. Ben de Cuma günü doğmuşum. Hayırlı mıyım bilmiyorum. Çünkü insan eylemlerini bilebilir. Fakat kalbinin içindeki değişiyor, devamlı. Bazen kendime soruyorum. Kalbimizden geçenlerden sorumlu olsak halimiz nasıl olurdu? Ne kadar büyük lütuf insan için. Galiba mesuliyetin en büyüğü bu olurdu. Zannediyorum, yeryüzündeki bütün insanlar zorda kalırdı. Allah örterken bile harika düzen kuruyor. Bütün düzende hiçbir çatlak yok.

    Cuma günlerini çok severim. Hürriyet hatırlatır. Topluca camiye gitmek bana nereye ait olduğunu hissettiriyor. Bir anda herkes sırtını dönüyor dünyaya. Gerçek hürriyeti kuşanıyorlar. Sonra birden bir unutkanlık çöküyor. Ertesi hafta tekrar hatırlatıyor, hürriyet kendini.

    Somut bir şeye alnımı dayasaydım benim için zulüm olurdu. Çünkü göz bir yanılgı aleti. Kendimi aynada gördüğüm ile göremediğim arasında uçurum var. Ya da gözümün gördüğü her şey fani. Niçin eğileyim önünde? Soyutun kudretine inanıyorum. Soyutun bir de derin bir sessizliği var. Kulağım işitmiyor olsa da gönlüm öyle demiyor.

    Gün çabuk geçti yine. Her gün zamanın yakasına yapışıyorum. Alacağımı almadan bırakmıyorum. Çünkü biz savaş meydanlarından döndük. Savaşların en büyüğüne döndük. Bu mucizenin kendisidir. Mucizeye kulak veriyor muyuz?

    Çevremde büyük imtihanlar var. Öyle bir durum ki benim imtihanımın büyüklüğü görünmez hale geliyor. Hiçbir şeyim yok gibi davranılabiliyor. Bundan rahatsız değilim. Ben de kendimi sağlıklı görüyorum. Ta ki kendimle vakit geçirmeyi engelleyene kadar. Sayılı günü olduğunu öğrenen bir hasta, kendiyle vakit geçirmek ister. Ben de yalnızlığımla vakit geçirmekten hoşlanıyorum. Yalnızlık benim en iyi ahbabım. En vefalı. Uykuda bile vefa yok. Bazen uyuyamıyor insan. Ama yalnızlık öyle değil. Kalbimi avuçluyor gibi. Ama emanete de sadık.

Yorumlar