Bu hafta da geldim. Çünkü gelememek de var. Kim bilir, hangi hafta boynu bükük kalacak ömrümün? Ben dünleri getirmeye çalışıyorum ama yarınlar elden gidiyor. Büyük bir boşluğun içerisine atıyor beni. Eller var, tutamıyorsun. Ayakların var, istediğin yere gidemiyorsun. Gitmek istediğin yer bile gitmek istediğin yer değil. Hep bir yanılgı.
Hayat, "bu da değilmiş" duraklarından geçip gitme yeri. Bu cümleyi yazdıktan sonra bir durdum. Hayatım hep böyle geçti. Yavaş yavaş zorlanıyorum bedenen. Bana hizmet eden anne ve babamı düşünüyorum. Onlara göre bu bir yük değil. Fakat muhtaçlığın kendisi yük demek. Anne ve babama bakacak yaştayken onların bana bakması kaderin cilvesi.
Anlamlandıramadığım bir üzgünlük var üzerimde. Gerçi yalan olmasın, tabii ki birçok sebebi var. Bir tanesi de vaktimin kısıtlı olması. Biraz daha açayım konuyu: Maksimum 40 yaşına kadar yaşanıyormuş hastalığımın tanısında. Araştırma yaparken gördüm. Şu an 33 yaşındayım. Her an ölüme doğru gitmek... Garip bir yolculuk. Ne gülüyorsun, ne ağlayabiliyorsun.
Bir diğer husus, hastalığım ciddi bir şekilde ilerliyor. Vücudum reaksiyon vermeye başladı. Hasta olmama üzülmüyorum; annemi üzecek olmak dokunuyor. Büyük sınavlardan birisidir evlat acısı. Gerçi bu düşüncemi bilenlerin bazıları kızıyor bana. Neymiş efendim, ölümün saati yokmuş. Birden gelen ölüm var elbet. Ama ölümün geldiğini kestirmek farklı bir ruh sızısı. Bunu ne anlatabilirim ne de anlayabilirler.
Çok cümle var dünyada. Defterler ve kitaplar, hatta kulaklar dolduruluyor uzun uzun cümlelerle. Ölümün geldiğini bilen insana cümleler fayda vermiyor. Bir fayda istemiyorum üstelik. Dünyada hiç rahat edemedim. Lütuflar yara kapatmadı, unutturdu. Yine dönüp dolaşıp geliyorsun bu yaralara.
Bu hafta içimden gelmiyor. Hele kendimden uzaklara giderken, biletim gözümün önünde kesilmişken...
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorum Yapmak İçin..